| Abdulbaki Gölpınarlı |
Artık tadın azâbımı ve korkutuşlarımı.
|
| Abdullah Parlıyan |
Artık tadın azabımı ve uyarılarımın sonucunu.
|
| Adem Uğur |
İşte azabımı ve uyarılarımı tadın! (denildi).
|
| Ahmed Hulusi |
Şimdi tadın azabımı ve uyarmalarımı!
|
| Ahmet Tekin |
'İşte azâbımı, sorumluluk, hesap ve ceza konusundaki uyarılarımı dinlememenin cezasını tadın.' denildi.
|
| Ahmet Varol |
İşte tadın azabımı ve uyarılarımı.
|
| Ali Bulaç |
Şimdi azabımı ve uyarmamı tadın.
|
| Ali Fikri Yavuz |
Tadın bakalım azabımı ve peygamberimin tehdidlerini!...
|
| Ali Ünal |
“Haydi tadın Benim cezalandırmamı ve tehditlerimin sonucunu!”
|
| Bayraktar Bayraklı |
İşte, azabımı ve uyarımı tadın!
|
| Bekir Sadak |
«zabimi ve uyarmalarimi dinlememenin sonucunu tadin» dedik.
|
| Celal Yıldırım |
(38-39) And olsun ki, bir sabah devam eden bir azâb onlara geliverdi. «Tadın azabımı ve uyarılarımı!» (dedik),
|
| Cemal Külünkoğlu |
(Onlara:) “Haydi, azabımı ve uyarılarım(ın akıbetini) tadın (bakalım)!” (dedik).
|
| Diyanet İşleri (eski) |
'Azabımı ve uyarmalarımı dinlememenin sonucunu tadın' dedik.
|
| Diyanet Vakfi |
İşte azabımı ve uyarılarımı tadın! (denildi).
|
| Edip Yüksel |
Azabımı ve uyarılarımı tadın bakalım.
|
| Elmalılı Hamdi Yazır |
Tadın bakalım azâbımı ve inzarlarımı
|
| Erhan Aktaş |
Haydi! Tadın bakalım, azabımı ve uyarılarımı!
|
| Gültekin Onan |
Şimdi azabımı ve uyarmamı tadın.
|
| Hakkı Yılmaz |
Ve andolsun sabah erkenden, onları kararlı bir azap bastırıverdi: “Haydi azabımı ve uyarılarımı tadın!”
|
| Harun Yıldırım |
Şimdi azabımı ve uyarmamı tadın!
|
| Hasan Basri Çantay |
«İşte tadın benim azabımı ve tehdîdlerimi (n akıbetini)».
|
| Hayrat Neşriyat |
'İşte azâbımı ve (size olan) tehdidlerimi tadın!' (dedik).
|
| İbni Kesir |
Tadın, işte azabımı ve tehditlerimi.
|
| İskender Evrenosoğlu |
Öyleyse inzarımı (uyarılarımı) ve azabımı tadın!
|
| Kadri Çelik |
Şimdi azabımı ve uyarıp korkutmamı tadın.
|
| Mehmet Ali Eroğlu |
Azabı görün, haydi bakalım. Benim cezalandırmamı ve tehditlerimi tadın sizler!
|
| Mehmet Okuyan |
(Kendilerine) “Azabımı ve uyarılarım(a itibar etmemenizin sonucunu) tadın!” (demiştik).
|
| Muhammed Celal Şems |
(Onlara,) “Artık azabımı ve korkutmamı tadın,” (dedik.)
|
| Muhammed Esed |
"Uyarılarım gözardı edildiğinde başınıza gelen azabı tadın bakalım!"
|
| Mustafa Çevik |
37-39 Peygamberleri Lût’un uyarı ve davetini dikkate almayan bu müşrik azgın
kavim, bir de üstelik Lût’un evine gelen misafirlerine musallat olup, Lût’tan misafirleri kendilerine teslim etmesini istediler. İşte bu gözü dönmüş, sınır tanımaz, aklını kullanmaz kavmi, sabahın erken vaktinde korkunç bir azapla yakalayıp helak ettik. Böylece uyarı ve davetin öneminin ne olduğunu gördüler.
|
| Mustafa İslamoğlu |
sonunda, uyarımın (dinlenilmemesi) halinde azabım nasıl olurmuş (gördüler).
|
| Ömer Nasuhi Bilmen |
(39-40) «Artık azabımı ve tehditlerimi tadın!» (dedik). Kasem olsun ki, Biz Kur'an'ı düşünülmek için kolaylaştırdık. Fakat düşünen var mı?
|
| Ömer Öngüt |
Azabımı ve uyarmalarımı dinlememenin âkibetini tadın!
|
| Şaban Piriş |
-Tadın azabımı ve tehdidimi!
|
| Sadık Türkmen |
Şimdi azabımı ve uyarılarımı/tehditlerimi tadın!
|
| Seyyid Kutub |
Tadın bakalım azabımı ve uyarılarımın sonuçlarını.
|
| Suat Yıldırım |
Haydi tadın Benim cezalandırmamı ve tehditlerimi!
|
| Süleyman Ateş |
"Azâbımı ve uyarılarımı(n âkıbetini) tadın!"
|
| Süleymaniye Vakfı |
“Uyarıların ardından gelen azabımın tadına varın.”
|
| Tefhim-ul Kuran |
Şimdi azabımı ve uyarıp korkutmamı tadın.
|
| Ümit Şimşek |
Şimdi tadın azabımı ve uyarılarımın sonucunu!
|
| Yaşar Nuri Öztürk |
Hadi, tadın azabımı ve uyarılarımı!
|