| Abdulbaki Gölpınarlı |
Ve şüphe yok ki odur adamakıllı güldüren ve ağlatan.
|
| Abdullah Parlıyan |
Şüphe yok ki, sizi güldüren ve ağlatan yalnız O'dur.
|
| Adem Uğur |
Doğrusu güldüren de ağlatan da O'dur.
|
| Ahmed Hulusi |
Muhakkak ki "HÛ"dur, güldüren de ağlatan da!
|
| Ahmet Tekin |
Doğrusu güldüren de, ağlatan da sadece O’dur.
|
| Ahmet Varol |
Doğrusu güldüren de O'dur ağlatan da.
|
| Ali Bulaç |
Doğrusu, güldüren ve ağlatan O'dur.
|
| Ali Fikri Yavuz |
Muhakak ki güldüren de O’dur, ağlatan da...
|
| Ali Ünal |
O’dur güldüren ve ağlatan;
|
| Bayraktar Bayraklı |
Güldürecek ve ağlatacak olan da O'dur.
|
| Bekir Sadak |
Dogrusu, gulduren de aglatan da O'dur.
|
| Celal Yıldırım |
Şüphesiz ki, O, hem güldürür, hem ağlatır.
|
| Cemal Külünkoğlu |
Şüphesiz güldüren de O'dur, ağlatan da.
|
| Diyanet İşleri (eski) |
Doğrusu, güldüren de ağlatan da O'dur.
|
| Diyanet Vakfi |
Doğrusu güldüren de ağlatan da O'dur.
|
| Edip Yüksel |
O’dur seni güldüren ve ağlatan.
|
| Elmalılı Hamdi Yazır |
Hakıkat odur güldüren ağlatan
|
| Erhan Aktaş |
Güldüren de ağlatan da O’dur.
|
| Gültekin Onan |
Doğrusu, güldüren ve ağlatan O'dur.
|
| Hakkı Yılmaz |
Hiç kuşkusuz, güldüren de O'dur, ağlatan da…
|
| Harun Yıldırım |
Doğrusu, güldüren ve ağlatan O’dur.
|
| Hasan Basri Çantay |
Hakıykat şu: Güldüren de, ağlatan da Odur.
|
| Hayrat Neşriyat |
Şübhesiz ki güldüren ve ağlatan ancak O’dur.
|
| İbni Kesir |
Gerçekten O'dur güldüren de, ağlatan da.
|
| İskender Evrenosoğlu |
Ve muhakkak ki, güldüren ve ağlatan O'dur.
|
| Kadri Çelik |
Doğrusu güldüren ve ağlatan O'dur.
|
| Mehmet Ali Eroğlu |
(43-44) Can verip dirilten de, sonrasında öldürülen O'dur. Güldüren de ağlatanda O dur.
|
| Mehmet Okuyan |
Güldüren de yalnızca O’dur, ağlatan da.
|
| Muhammed Celal Şems |
Güldüren ve ağlatan, ancak O’dur.
|
| Muhammed Esed |
(sizi) güldüren ve ağlatan yalnız O'dur;
|
| Mustafa Çevik |
42-48 Sonunda huzuruna varılıp hesap verilecek olan, hesap sonunda ağlatacak ya da güldürecek olan Allah’tır. Elbette insanları bir damla spermden erkekli dişili yaratıp, nimetlerle donatıp, sonra öldürecek ve diriltecek olan da O’dur. Yine O’dur dilediğine dilediği kadar verip nasıl kullanılacağını bildiren.
|
| Mustafa İslamoğlu |
Ve elbet ağlatan da O'dur, güldüren de O.
|
| Ömer Nasuhi Bilmen |
(43-44) Ve muhakkak O'dur ki, güldürdü ve ağlattı. Ve şüphe yok O'dur, O'dur ki, öldürdü ve hayata erdirdi.
|
| Ömer Öngüt |
Güldüren de O'dur, ağlatan da O'dur.
|
| Şaban Piriş |
Güldüren de O’dur, ağlatan da!
|
| Sadık Türkmen |
Doğrusu güldüren (cenneti ikram eden) de, ağlatan (cehenneme atan) da O’dur.
|
| Seyyid Kutub |
Güldüren de, ağlatan da O'dur.
|
| Suat Yıldırım |
(36-44) Yoksa o Mûsâ’nın ve o çok vefalı İbrâhim’in sahifelerinde bulunan şu kesin gerçekler hakkında bilgi edinmedi mi ki: Hiçbir kimse başkasının günah yükünü çekemez. İnsan, emek ve gayretinin neticesinden başka şey elde edemez. Bu gayretinin semeresi de ileride ortaya çıkacaktır. Emeğinin karşılığı kendisine tam tamına ödenecektir. Elbette son durak, Rabbinin huzuru olacaktır. O’dur güldüren ve ağlatan; O’dur öldüren ve yaşatan.
|
| Süleyman Ateş |
Güldüren de O'dur, ağlatan da O'dur.
|
| Süleymaniye Vakfı |
Güldüren O’dur; ağlatan da O.
|
| Tefhim-ul Kuran |
Doğrusu, güldüren ve ağlatan O'dur,
|
| Ümit Şimşek |
Güldüren de Odur, ağlatan da.
|
| Yaşar Nuri Öztürk |
Hiç kuşkusuz, güldüren de O'dur, ağlatan da...
|