[*] Mekkeli müşrikler Müslümanlara baskıyı artırınca şu âyetler inmişti:
“(Ya Muhammed!) Seni bu topraklardan çıkarmak için yerinden oynatmak üzereler. Çıkarırlarsa senden sonra burada fazla kalamazlar. Senden önce gönderdiğimiz elçilere uygulanan sünnet budur. Bizim sünnetimizde bir değişiklik bulamazsın.” (İsrâ 17/76-77)
Sünnet, Allah Teâlâ’nın elçi gönderdiği toplumlarda uyguladığı kanundur. Şu âyetler, bu sünnetin Mekke müşriklerine de uygulanacağını, oranın hakimiyetinin Müslümanlara geçeceğini ve bunun gerçekleşeceği tarihi bildiriyordu:
“ELİF! LÂM! MÎM! Romalılar (Perslere) yenildiler, (Yenilgi) dünyanın en basık yerinde (Lut gölü çevresinde) oldu. Onlar, bu yenilginin ardından galip geleceklerdir. Bu, birkaç yıl içinde olacaktır. Bunun öncesinde de sonrasında da bütün yetki Allah’ındır. O gün müminler sevineceklerdir. Sevinç, Allah’ın yardımıyla olacaktır. Tercihini doğru yapana Allah yardım eder. O, güçlüdür, ikramı boldur. Bu Allah’ın verdiği sözdür! İnsanların çoğu bilmese de Allah, sözünden dönmez.” (Rum 30/1-6)
Mekkeli müşrikler, Muhammed aleyhisselama karşı yanlış davrandıklarını biliyorlardı. Bunu şu âyetlerden öğreniyoruz:
“Onların (Mekkelilerin) çoğu, bunun (Kur’ân’ın) gerçekten Allah’ın sözü olduğunu anladı ama ona güvenmiyorlar. Sanki boyunlarına, çenelerine dayanan demir halkalar takmışız da (Kur’an’a) baş eğemiyorlar. Sanki önlerine bir engel, arkalarına da bir engel koyup onları kuşatmışız da göremiyorlar. Uyarsan da uyarmasan da fark eden bir şey yok; onlar güvenmiyorlar. Sen ancak, içten içe Rahman’dan korkarak bu zikre (Kur’ân’a) uyanı uyarabilirsin. Ona uyanlara, durumlarının düzeltileceğini ve büyük bir ödül verileceğini müjdele.” (Yasin 36/7-11)
Mekkeliler’in Nebîmize karşı tavırlarını şu âyetten öğreniyoruz: “O kafirler bir zamanlar, seni durdurmak, öldürmek ya da sürgün etmek için oyun (tuzak) kuruyorlardı. Allah da oyun kuruyordu. En iyi oyun kurucu Allah’tır.” (Enfal 8/30)
Kendine gösterilen bu tavırlar üzerin Nebîmiz Medine’ye hicret edince hem müslümanlar hem de Mekkeliler, Persler ile Romalılar arasında çıkacak savaşa odaklanmışlardı.
Kureyş Suresinde belirtildiği gibi Mekkeliler yılda iki kere ticaret kervan çıkarırlar, kışın Yemen ve Habeşistan’ı, yazın da Filistin, Suriye, Mısır ve Irak bölgelerini tercih ederlerdi. Kendileri için büyük önem taşıyan kervan Suriye’de iken savaş haberi duyuldu. Müslümanlar Allah’ın kendilerine kervanı vererek yardımda bulunacağı inancıyla yola çıktılar. Kervanın yöneticisi olan Ebû Süfyân, onu müslümanlara kaptırmamak için yolunu değiştirdi. Mekkeliler de kervanı korumak için ordu çıkardılar. Bütün bunları, şu âyetten öğreniyoruz:
“O gün (Bedir’de) siz, vadinin alt tarafında, onlar vadinin üst tarafında, kervan ise sizden aşağıda idi. Sözleşmiş olsaydınız böyle denk getiremezdiniz. Ama Allah, olması kararlaştırılan şeyi (Mekke’yi fethetmenizi) gerçekleştirsin, yenilecek olan, gerçeği görerek yenilsin, yaşayan da gerçeği görerek yaşasın diye böyle yaptı. Allah elbette işiten ve bilendir.” (Enfâl 8/42)
Mekke’nin ordu çıkaracağı Müslümanların akıllarından bile geçmediği için kervana odaklanmışlardı. Ama Allah Teâlâ, onların Mekke ordusu ile savaşıp galip gelmelerini istiyordu. Bu yüzden daha önce şu âyetleri indirmişti:
“Ey Nebî! Müminleri savaşa teşvik et. Sizden sabırlı yirmi kişi, iki yüz kişiyi yener. İçinizden sabırlı yüz kişi de âyetleri görmezlikte direnenlerden bin kişiyi yener. Çünkü onlar, kavrayışsız bir topluluktur. ” (Enfâl 8/65)
Müslümanların bir kısmı, savaş şöyle dursun, kervanı takipten bile korkuyorlardı. Bunu şu âyetlerden öğreniyoruz:
Daha önce (Mekke’de) verdiği söz sebebiyle Rabbin seni evinden çıkardığında, müminlerin bir kısmı tam bir hoşnutsuzluk içindeydiler. Her şey ortaya çıktığı (Perslerle Romalıların savaşacağı ve Allah’ın yardım edeceği günün geldiği kesinleştiği) halde göz göre göre ölüme sürükleniyorlarmış gibi (Allah’ın verdiği) söz konusunda hâlâ seninle çekişiyorlardı.
Hani Allah söz vermişti, o iki kesimden biri (Kervan veya Mekke ordusu) kesin olarak sizin olacaktı. Siz silahsız olanı (kervanı) istiyordunuz. Oysa Allah, (İsrâ 17/76-77) sözleriyle yaptığı vaadi (Mekke’nin fethini) gerçekleştirmek ve bu kâfirlerin kökünü kesmek istiyordu. Böyle yaptı ki, sözünü yerine getirsin ve o bâtılı bitirsin. İsterse suçlular bundan hoşlanmasınlar”. (Enfâl 8/5-8)
Müslümanları saran bu zayıflık, yükümlülüklerini hafifleten şu âyetin inmesine sebep oldu:
“Allah, sizde bir zayıflık olduğunu öğrendi ve şimdi yükünüzü hafifletti. Artık sizden sabırlı yüz kişi olursa iki yüz kişiyi yener. Sizden bin kişi de Allah’ın izniyle onlardan iki bin kişiyi yener. Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal 8/66)
Mekke ordusu, iki kattan fazla olduğu için Allah onları da kendilerinin iki katı gösterdi. Bunu şu âyetlerden öğreniyoruz:
“(Bedir’de) Karşı karşıya gelen o iki orduda, sizin için bir belge vardır. Biri Allah yolunda savaşanlar, diğeri ise âyetleri görmezlikte direnenler (kafirler) topluluğuydu. (Müminler) onları göz kararıyla kendilerinin iki katı görüyordu. Allah, doğru tercihte bulunanı, kendi yardımıyla destekler. İleri görüşlüler için bunda bir ibret vardır.” (Al-i İmran 3/14)
“(Ya Muhammed!) Allah onları rüyanda sana az gösterdi. Çok gösterse o işte (savaşma işinde) telaşa düşer, birbirinizle çekişirdiniz. Ama Allah, sizi bu hale düşmekten kurtardı. Çünkü O, içinizde olanı bilir.
Onlarla karşılaştığınızda da Allah, sizin gözünüzde onları az göstermiş, onların gözünde de sizi az göstermişti. Allah, karar verdiği bir işi gerçekleştirsin diye böyle yapmıştı. Her iş, Allah’a bağlıdır. (O, ol demeden hiçbir şey olmaz).” (Enfal 8/43-44)
Allah Müslümanlara, ayrıca 1000 melekle destek vermişti. İlgili âyetler şöyledir:
“O gün Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da “Ardı ardına gelen bin melek ile sizi destekliyorum” diye cevap vermişti. Allah bunu, sırf size bir müjde olsun ve kalpleriniz yatışsın diye yapmıştı. Yoksa zafer, sadece Allah katındandır. Allah güçlüdür, doğru kararlar verir.
O gün güven içinde sizi uykuya daldırmıştı. Sizi arındırmak, şeytanın etkisini gidermek, kalplerinizi sakinleştirmek ve ayaklarınızı sağlamlaştırmak için üzerinize gökten yağmur yağdırmıştı.
Meleklere de şunu vahyediyordu: “Ben sizinle beraberim, kâfirlerin yüreklerine korku salacağım. Siz müminleri cesaretlendirin. (Ey Müminler!) Siz de onların boyunlarının üstüne ve parmak uçlarına vurun. Bunu yapın! Çünkü bu kafirler, Allah’ın yani Elçisi’nin karşısında yer aldılar. Kim Allah’ın yani Elçisi’nin karşısında yer alırsa bilsin ki Allah, işlenen suçla ceza arasında sıkı bağ kurar. ” (Enfal 8/9-13)
Müslümanlar, bununla da tatmin olmayınca melek sayısı artırıldı. Allah Teala şöyle demiştir:
“Siz Bedir'de çaresiz bir duruma düşmüşken Allah, size yardım etti. Öyleyse (düşmandan değil) Allah’tan korkun ki O’na karşı görevlerinizi yerine getiresiniz. (Ya Muhammed!) Bedir günü müminlere şöyle diyordun: “İnen üç bin melekle Allah’ın size yardım etmesi yetmez mi?” (Al-i İmran 3/123-124)
Bütün bu yardımlara rağmen Bedir Savaşında Nebîmiz de yanlış bir kararla, düşmanı etkisiz hale getirmeden esir almıştı. Sahabeden hiç kimse bu konuda onu uyarmadığı için hepsi şu ağır sözler ile suçlanmışlardı:
“Hiçbir nebînin, savaş meydanında düşmanı etkisiz hale getirmeden esir almaya hakkı yoktur. Siz hemen ele geçecek mal istiyorsunuz. Allah ise sizin için sonrasını istiyor. Allah güçlüdür, doğru karar verir. (Zafer sizin olacak diye) Allah tarafından yazıya geçirilmiş bir karar olmasaydı aldığınız esirlerden dolayı ağır bir cezaya çarptırılırdınız.” (Enfâl 8/67–68)
Bu ağır ifadeler, daha önce inen ve esir hukukunu ortaya koyan şu âyete uymamalarından dolayı idi:
“Kâfirlerle savaşta karşılaşınca boyunlarını vurun; onları etkisiz hale getirince de onları sıkı güvenlik çemberine alın (esir edin). Sonra onları, karşılıksız veya fidye alarak serbest bırakın … “ (Muhammed 47/4)
Allah, daha önce zafer sözü verdiği için Bedir’de Müslümanlar galip geldiler ama Mekke’yi alamadılar. Uhud ve Hendek savaşlarından sonra Nebîmiz Mekkelilerle Hudeybiye Antlaşması’nı yapınca şu ayetler indi:
“Fethin önündeki engeller, senin için tamamen kalktı. Allah bunu, önceki ve sonraki günahını bağışlamak, iyiliklerini tamamlamak ve seni doğru bir yola yöneltmek için yaptı.” (Fetih 48/1-2)
Nebîmizin önceki günahı Abese suresinde anlatılan yüzünü ekşitmesi olabilir. Bedir’de işlediği ile birlikte o günahın da bağışlanması için Mekke’yi fethetmesi gerekiyordu. İşte Nasr Suresi onun yapacağı tevbenin zamanını göstermektedir.
Tevbe, dönüş yapmaktır. Bu Sure, tevbe etmek için yapılan yanlıştan dönmek gerektiğini gösterir. Yaptığı yanlıştan tamamen dönmeyen, tevbe etmiş olamaz. Öyleyse şu zamanda şunu yapan, bu zamanda bunu yapan veya falan yerde şu duayı yapan yahut falancanın duasını alan bağışlanır, şeklindeki yalanlara kanıp kendimizi yakmamalıyız.