Tebliğ Allah'ın nebi olarak seçtiği kişilerin olmazsa olmaz, asla kaçamayacağı, hata kabul etmeyecek görevidir. Her nebi kendisine iletilen vahyi bir resul olarak insanlara iletmek zorundadır, iletmezse görevini yapmamış olur. En üst kavram olan Tebliğ'in sonuçlarıyla Nebiler hüküm verme, tebyin, örnek olma, hikmet öğretme gibi eylemleri uygularlar. Tebliğ olmazsa bu görevlere geçemez.
Kök anlamıyla Bir şeye ulaşmak, o mekana gidilmesi, vaktinin gelmesi gibi manası vardır. Örneğin belaga (ulaşma) fiili Yusuf suresinin 22. ve Enam suresinin 152. ayetinde olgunluğa ulaşma manasında kullanılıyor. Yaşlılık çağına ulaşma da yine aynı fiille anlatılıyor Kur'an'da (Meryem 8). Boşanma sürecindeki iddet süresinin geçmesi yine aynı fiille anlatılır. Musa-Genç kıssasında da bir mekana ulaşmak-varmak manasında kullanılır. Firavun'un kule istediği Mümin 36'da yine ulaşmak manasında eblugu kullanılır.
Tebliğ kelimesinin Terim anlamına ulaşmak için Maide suresinin 67. ayetine bakmayla başlanılabilir: "Ey Rasul! Rabb’inden sana her indirileni tebliğ et (bellıg)" yani ulaştır yani türkçe de de kullanılan tebligatda bulun (bildir). Ayetin devamında resulün tebligatta bulunmazsa (mâ bellagte) görevini yapmamış olduğunu, demek ki en temel görevinin bu olduğunu görüyoruz.
Hakka suresinin 44. ayetinden itibaren vahiyde değişiklik, uydurma yaptığı an resulün şah damarını koparma gibi şiddet dolu bir eylemden bahsediliyor. Tebliğ o kadar ciddi bir iş ki, asla değişiklik ya da laubalilik kaldırmaz. Aynı ifade Kitabı Mukaddes'de de geçtiği için, bu görevin bütün elçilere hassasiyetle emrolunduğu anlaşılıyor.
Nur suresinin 54. ayetinde "Allah'a ve Resule itaat edin" deniyor. Elçiye itaatin tanımı ise ayetin devamında şöyle yapılıyor: Eğer Allah'a, dolayısıyla resulün tebliğ ettiği vahye itaat edilirse doğru yolu bulabiliriz. Ayetin başında ayrı ayrı Allah ve Resul'e itaat denilmişken, sonunda ikisi tek çatı altında toplanmıştır. Yani elçinin görevi sadece tebliğdir, insanın sorumluluğu ise vahye inanmaktır ama inanıp inanmamak tamamen kendi elindedir. Nisa suresinin 80. ayeti Nur suresindeki ayetin detaylandırılmasıdır: "Kim Rasul’e itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur" deniyor, yani resule itaat vahye inanmak dolayısıyla Allah'a inanmaktır. Ayetin devamında vahiyden yüz çevirenlere koruyucu olarak gönderilmediği, yani elçilik görevinin içinde bunun olmadığını anlıyoruz. Maide suresinin 92., Tegabun suresinin 12., Ali İmran suresinin 20., Nahl suresinin 35. ayetleridir.
Belaga ve tebliğ dışında iblağ kalıbının kullanımı dikkat çekiyor. Cin suresinin 26. ayetinden itibaren Rabbimizin seçtiği bir kişiye risaleti verdiğini, vahyi Cebrail A.S.'ın ilettiğini ve onun etrafında gözetleyici melekler olduğunu öğreniyoruz. Bu şekilde olması elçinin vahyin Allah'dan geldiğine emin olması içindir. Burada kullanılan eblegû fiili, diğer kullanımlarına da bakınca, sanki gönderilen mesajın karşı taraf tarafından alındığı, yani taahhütlü bir mektubun ulaşması gereken kişiye ulaştığına dair bir geri bildirim söz konusu olduğu zaman kullanılıyor gibi gözükmektedir.
Araf suresinin 79. ayetinde Salih A.S.'ın eblagtukum fiiliyle kavmine vahyi tebliğ ettiğini görüyoruz, belaga fiili kullanılmış olsaydı ulaşmamış kişiler olmuş olabilirdi. Aynı surenin 93. ayetinde Şuayb A.S., Hud suresinin 57. ayetinde Hud A.S. tarafından aynı kalıp (eblagtukum) kullanılıyor. Yani resuller ulaşabilecekleri herkese vahyi ulaştırdığı zaman kullanılıyor gibi gözüküyor bu kalıp. Salih, Şuayb ve Hud kavimlerinin helak olmasının vahyin kavmin bütün bireylerine ulaşmış olmasıyla alakalı olabilir.
Muhammed A.S. tebliği ulaşabildiği insanlara yapmıştır. Şüphesiz resül bütün insanlara birebir tebliğde bulunmamıştır. Ama Enam suresinin 19. ayetinde "Bu Kur'ân bana vahyolundu ki, onunla sizi ve ulaştığı herkesi (ve men belag) uyarayım." cümlesi çok dikkat çekicidir. Muhammed A.S.'a vahyedilen Kur'an günümüze kadar ulaşmış, dolayısıyla Muhammed A.S. ayetde denildiği gibi kıyamete kadar insanlara tebliğ de bulunmaktadır. Bu yüzden İbrahim suresinin 52. ayetinde "Bu bütün insanlara tebliğdir (Hâzâ belâgun lin nâsi)" deniyor.
Enbiya suresinin 107. ayetindeki ("Biz seni âlemler için sadece bir rahmet olarak gönderdik.") rahmetin ne olduğunu 105. ayetden itibaren okursak daha iyi anlayabiliriz ve ayetdeki rahmetten kastedilenin vahiy olduğunu görebiliriz.
Erdem Uygan ve Dr. Fatih Orum’un beraber sundukları 25.04.2016 tarihli KÖK (Kur’an’ın Öğrettiği Kavramlar) programından derlenmiştir. Programı buradan seyredebilirsiniz.