Tebyin var olan bir şeyin açığa çıkarılmasıydı. Tasrif de Allah'ın indirdiği ve yarattığı ayetler arasında göndermeler olarak nitelendirelebilir. Tafsil ise Kur'an'da çokça geçen, önemli bir yer tutan kavram.
Meallerde genelde bu üç ayet için hep "açıklama" manası veriliyor. Örneğin Diyanet'in mealinde Ali İmran suresinin 118. ayetinde beyyene (tebyin), Enam suresinin 65. ayetinde nusarrıful âyâti (tasrif) ve Araf suresinin 32. ayetinde nufassılul âyâti (tafsil) için hep açıklama üzerinden mana veriliyor.
Enam suresinin 105. ayetinde hem tebyin hem de tasrif kelimeleri geçer. Meallerde genelde iki kelimeye de açıklama üzerinden anlam verildiği için, "Kuranı açıklıyoruz, onu topluma açıklıyoruz" gibi bir cümle çıkıyor ortaya. Yine Enam suresinin 55. ayetinde iki kavram birden kullanılmış (nufassılul âyâti-tafsil ve testebîne-tebyin).
Allah'ın kitabının ciddiyet istediği ve içinde ölçü olduğunu düşünürsek Allah'ın bu iki kavramı gelişigüzel kullanmış olması düşünülemez. Benzer bir kavram kargaşası Nebi ve Resul kavramlarında da yaşanıyor. Her iki kelimeye peygamber dendiği için, hem nebi hem de resul kelimesinin geçtiği ayetlerin derinliği anlaşılamamaktadır ve üzeri kapatılmış olunuyor. Böylece ayetler arası bağlantının önü de tıkanmış oluyor.
Türkçemizde de kullanılan tafsilat kelimesi detaylar, açıklamalar demektir. F-S-L kökünden türemiştir. Arapça sözlüklere bakıldığında, iki şeyin birbirinden ayrılması, ya da bir kişinin ayrılması olduğunu yani merkezinde ayrılma olan bir kelime olduğunu görüyoruz. Örneğin Kur'an'da geçen fasile, ait olduğu bir toplumla diğer toplumlar arasında bir ayrılma manasına gelir (Mearic 13). Aynı kökten gelen faysal hakim, doğruyu yanlışı ayıran anlamına sahiptir. Yine aynı kökten gelen fısâlen (Bakara 233, Lokman 14, Ahkaf 15) annenin çocuğunu sütten kesmesi (ayırması) demektir. Mevsimlerde yine diğer mevsimlerden ayrılır.
Kur'an-ı Kerim'de Bakara suresinin 249. ayetinde kelimenin fiil hali fesale (Talut askerleriyle ayrılıyor) kullanılıyor. Yusuf suresinin 94. ayetinde fasalatil’îru (Kafile ayrıldığında), Hac suresinin 17. ayetinde ve Secde suresinin 25. ayetinde yafsılu (ayıracak), Mümtehine suresinin 3. ayetinde yefsılu (ayıracak) yine ayrılma manasıyla kullanılıyor.
Saffat suresinin 21. ayetinde yevmul fasl diyerek fasıl gününden bahsedilmiştir. Tıpkı Fatiha suresinin 4. ayetinde geçen yevmid dîn (hesap günü) gibi burda ayrılma gününden bahsedilerek, yukarıda örnekleri verilen ayetlerdeki kıyamet günündeki ayrılmadan bahsedilmektedir.
Enam suresinin 57. ayetinde fâsılîn kelimesiyle Allah'ın bir özelliğinden bahsediliyor. Yukarıda bahsedilen ayrılmayı yevmul fasl'da gerçekleştiren, ayıran Allah, bu işi en iyi şekilde yapacaktır.
Şûrâ suresi 21. âyetinde bu sefer kelimetul faslı tamlamasını görüyoruz. Allah kitabında yevmul fasl'dan bahsetmişse bu artık Allah'ın bir sözü, bir kelimesidir. O yüzden cezalandırma, ayırma o gün olacaktır. Aynı surenin 14. ayetinde sadece kelimetun kelimesi kullanılıyor, 21. ayetden dolayı bu kelimenin kelimetul faslı olduğunu görüyoruz. (Ayrıca bkz. Nahl 61)
Sad suresinin 20. ayetinde faslel hıtâb yeteneğinden bahsediliyor. Bu yetenek hak ile bâtılı ayırıp adaletle hükmetme yeteneğidir. Tarık suresinin 13. ayetinde kavlun fasl kullanılıyor. Kavl'in vahiy (Zümer 18, Kasas 51) olarak kullanılmasından dolayı Vahyin ayrışma yapan, ayrışma sonucu detay doğurduğunu, yani vahiyler arasında ayırma gerçekleştiğinde, bir ortaya çıkarma, açıklama doğurur.
Buraya kadar fiil ve isim şeklinde kullanımlarını gördük. Bu ayetlerde kelimenin merkezinde ayrılma manası ve ayrılma sonucu ortaya çıkan bir detay olduğunu görüyoruz. Tafsil'in kavram olarak kullanımlarına Enam suresinin 119. ayetinden başlayabiliriz. Bu ayetde ve kad fassale kullanılarak Allah'ın haram kılınan yiyecekleri tafsil ettiğini görüyoruz. Buradaki tafsilatı öğrenebilmek için müteşabih ayetler ve konu birlikteliği aranmalı. Bu ayetde mâ harrame aleykum Nahl suresinin 115. ayetinde ise harrame aleykumul kullanılarak ilk irtibat gerçekleşti ve ayetdeki ayrıntıları okuyarak bizim için bir tafsilat oluştu. Yani tafsil kelimesinin geçtiği ayeti muhkem kabul edip, onun müteşabihini bularak detaylandırmaya ulaşıldı. Nahl suresinin 115. ayetinin müteşabihini bularak da (Maide 3) tafsilata devam edebiliriz.
Araf suresinin 52. ayetinde "Onlara bir kitap getirdik. Onu bir ilme göre tafsil ettik." (fassalnâhu alâ ilmin) deniyor. Ayetde bahsedilen tafsilatı, ayetin içinde, önünde ya da arkasında bulamıyoruz. O halde bu ayeti muhkem kılıp buradan ayrılıp müteşabihini aramalıyız. Bu ayetden Hud suresinin ilk 2 ayetine gidebiliriz. "Bu öyle bir kitaptır ki, âyetleri muhkem kılınmış, sonra hakîm olan ve her şeyin iç yüzünü bilen Allah tarafından açıklanmıştır." (fussılet) Yine bu ayetden Ali İmran suresinin 7. ayetine giderek muhkem ve müteşabih arasındaki ayrışmayı (muhkemâtun-muhkemâtun, fîl ilmi), bu ayetden de Zümer süresinin 23. ayetine gidip, müteşabihin en az iki olduğunu görüp detaylara ulaşıyoruz.
Fussilet suresinin 3. ayetinde Kitâbun fussilet denerek kitabın yine tafsil edildiği belirtiliyor. Önceki ayet grubundan bu tafsilatın Kur'an'ı anlama metodunu gözeterek, muhkem ve müteşabih ayetler oluşturularak elde edilebileceğini öğrendik. Bu ayetde ise metodu bilenler için bu tafsilatın arapça kuranlar (anlam kümeleri) şeklinde gerçekleştiğini görüyoruz.
Erdem Uygan ve Dr. Fatih Orum'un beraber sundukları 11.04.2016 tarihli KÖK (Kur'an'ın Öğrettiği Kavramlar) programından derlenmiştir. Programı buradan seyredebilirsiniz.