Kur'an'da Tebyin Kavramı

Tarih içinde Resul'e itaat ve iman ayetlerini delil göstererek Muhammed Nebi'ye Kuran'ı açıklama yetkisi, hüküm verme yetkisi gibi görevler isnat edilmiştir. Muhammed Nebi'nin söylediği düşünülen hadislerin bir benzeri de Musa Nebi için de uydurulmuştur. Yazılı vahiy (Tevrat) dışında bir de sözlü vahiy (Talmut) vardır denilmiştir ve Talmut olmadan Tevrat anlaşılmaz denilmiştir.

İşte Yahudilerin başlarına sardıkları bu bela, Müslümanlara da geçmiştir ve Hadislerin Kuran'ı anlamak için şart olduğu ya da Allah'ın vahyi eksik gibi düşünceler peydah olmuştur. Bunun sonucunda sünnetin de vahiy kaynaklı olduğu ve Peygamberin beyan yetkisi olduğu denilmiştir.

Nahl suresinin 43- 44. ayetlerinde Muhammed Nebiden önce de resuller gönderildiği ve aynı zikrin kendisini de indirildiği ve bu zikri insanlara tubeyyine etmesi (apaçık ortaya koy) emrediliyor. Bu ayet ve Resule itaat ve iman ayetleriyle Resule açıklama yetkisi verildiği anlaşılmıştır. Böylece beyan görevi Resul'e verildiği için sünnetin Kuran'ı neshedebileceği de söylenmiştir.

Halbuki Nahl suresinin bu ayetlerinde Ehli Zikir'e zikri beyan etmesinden (ortaya çıkarmasından) bahsediliyor. Kuran'daki zikir kavramından biz, zikrin Allah tarafından verilen bilgiler olarak anlaşılabileceğini biliyoruz. Yani bilinen bir bilgi açıklanmaz sadece hatırlatılır, bildirilir, ortaya çıkarılır.

Kuran'da kelimenin başka ayetlerde kullanımlarına bakalım. Örneğin Bakara suresinin 187. ayetinde orucun başlangıcıyla ilgili bilgi verilirken yetebeyyene sizin için ortaya çıkınca, açıkca belli olunca ifadesi kullanılmıştır. Zuhruf suresinin 63. ayetinde İsa Nebinin "hakkında tartışılan konuları" ubeyyine etmek için yani ortaya çıkarmak için geldiğini görüyoruz. Benzer bir ayet Nahl 64'de görüyoruz. Bu defa Muhammed Nebi'ye ihtilafa düştükleri şeyi tubeyyine etmesi (ortaya çıkarması) için kitabın indirildiğini görüyoruz. Ali İmran suresinin 187. ayetinde vahyi tubeyyinunnehu ve kesinlikle gizlemeyeceksiniz (dolayısıyla ortaya çıkaracaksanız) yani açıklamaları ( Hud 1) Allah yaptığı için gizlemeyeceksiniz diye emrediliyor. Yine benzer bir şekilde Bakara 159'da "Kitab aracılığıyla insanların beyyinâti (önüne koyduktan) sonra onu gizleyenler..." deniyor. Maide suresinin 15. ayetinde gelen Resul'ün kitapdan yubeyyinu lekum (açıklama) yaptığını ve kitabın mubin yani apaçık olduğunu, ortaya çıkaran olduğunu görüyoruz.

Yani tebyin var olan bir şeyin, çeşitli sebeplerden dolayı üstü örtülmüş bir meselenin ortaya çıkmasıdır.

Nahl suresinin bu ayetlerinde geçen ifadelerin benzerleri Enbiya suresinin 7. ve 10. ayetleri arasında ve Yusuf suresinin 109. ayetinde de kullanılıyor. Zaten Nahl 43 ve Enbiya 7'deki ifadeler birebir aynı. Enbiya suresinin devam eden ayetlerinde Nebi'lerin insani özelliklerine atıf yapılarak İsrailoğullarına verilen sözlerin tutulduğu ( TaHa 80, Duhan 30) ve yeni gelen kitapda sizin zikriniz var deniliyor. Yani Enbiya suresinin 9 ve 10. ayetleri Nahl suresinin 44. ayetini detaylandırıyor.

Hud suresinin ilk iki ayetinden Kuran'ın ayetlerinin muhkem kılındığını (hüküm bildirdiğini) ve Allah tarafından açıklandığını biliyoruz. Ali İmran suresinin 7. ayetinde de Kuran'da muhkem ayetler olduğunu diğerlerinin ise benzeşenler olduğunu öğreniyoruz. Kuran'ın tüm ayetleri gerektiğinde muhkem olabilir. Bir konuyu anlamak için bir başlangıç olarak alınan ayet muhkemdir ve bu ayetin benzeşenleri de müteşabihdir. Ayetde bildirilen "Oysa onun tevîlini Allah’tan başkası bilmez." cümlesi, Hud suresinin ilk ayetinde belirtilen, açıklamayı sadece Allah'ın yapabileceğinin yani tevili Kuran'da aramamız gerektiğini bildirir tıpkı yukarıda örneği verilen Nahl suresinin 44. ayetinin Enbiya suresinde detaylandırılması gibi.

Erdem Uygan ve Dr. Fatih Orum'un beraber sundukları 01.02.2016 tarihli KÖK (Kur'an'ın Öğrettiği Kavramlar) programından derlenmiştir. Programı buradan seyredebilirsiniz.