Size kitap ve hikmet veririm de, sonra sizdekini doğru sayan bir elçi gelirse, ona muhakkak inanacaksınız ve yardım edeceksiniz! Bunu kabul ettiniz mi? Bu hususta ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?” demişti. Onlar: “Kabul ettik” demişlerdi. “Öyleyse şahit olun, ben de sizinle beraber şahit olanlardanım” demişti. (Âl-i İmrân 81)
Tasdik kelimesi kökünde güçlü olmak, yanlışa karşı doğrunun elinde bulunan güç gibi manalara sahiptir. Kelime anlamıyla da doğru söylemek, doğrulamak, onaylamak anlamlarını taşır. Bir şeyi tasdik etmemiz için elimizde delil olmalı ve tasdik edilecek olanı da iyi bilmeliyiz.
Ağızdan çıktığı gibi kolay bir işlem olmayan tasdik konusunda Kuran`da elbette bir çok örnek var. Nitekim bir elçi gelip kavmini doğru yola çağırmak istediği zaman gelen ilk tepkilerden biri, atalardan gelen dinden vazgeçilmeyeceğidir (Bakara 170, Madide 104), yani tasdik etmeyecekleridir. Al-i İmran suresinin 81. ayetinde kitap ehline verilen ağır bir yükten, ağır bir şarttan (ısrî) bahsediliyor, bu şart ve yük ise ellerindekini tasdik (musaddikun) eden bir elçiye inanmak ve desteklemek.
Tasdik etmeme ya da edememenin sebeplerinden biri de, eldeki verilerin bir şekilde tahrif edilmiş olmasıdır. Bu nasıl olabilir: Kitap üzerinde yazan bir pasajı çizerek, kitabın sayfasını kopararak ya da günümüzdeki gibi ilahi kitaplara tabii olanların yaptığı anlam tahribatı gibi. Bakara suresinin 75. ayetinde belirtildiği gibi, bu anlam tahribatını bile bile yaparlar.
Bir çok örnek verilebilir ama en ilginç-tuhaf olanlardan birisi yine Bakara suresinin 27. ayetidir. Ayette birleştirilmesi emredilen bir bağın kopmasından bahsederken Diyanet Vakfı`nın mealinde bu bağın akraba ziyareti olduğu belirtilmiş. Demek ki Allah`ın ahdi olan akraba ziyaretini uygulamayarak dünyada fesat çıkıyor. Halbuki ayette bahsedilen sözleşme, daha ana karnındayken insana işlenen tevhid bilincidir (Secde 9) yani Allah ile kul arasına hiç bir şeyin sokulmaması.
Zikir`in Kurani bağlamda Allah tarafından verilen bilgiler olduğunu biliyoruz. Bütün ilahi mesajlar bir öncekini tasdik eder. Örneğin Enbiya suresinin 105. ayetinde Zikir`den sonra Zebur`da da yazmıştık diye belirtiliyor. Tahrim 12 ve Maide 46`yı birlikte okuyacak olursak da, Tevrat`da İsa Nebi`nin sıra dışı doğumunun ve Tevrat`ın İncil`le tasdik edildiğini öğreniyoruz. Saff suresinin 6. ayetinde de "İsa da: “Ey İsrailoğulları! Ben sizin için Allah’ın elçisiyim. Benden önceki Tevrat’ı doğrulamaktayım. Benden sonraki ismi övülen/öven (Ahmed) bir elçinin de müjdeleyicisiyim” demişti. " Ahkaf suresinin 12. ayetinde önce Musa`nın kitabı vardı, şimdi onu takdis eden Arap diliyle bir kitap geldiği anlatılıyor.
Zikir sistemi ve tasdik sistemi ışığında Yunus suresinin 94. ayetinde Muhammed resule "Şüphe duyuyorsan senden önce kitap okuyan kimselere sor" denmesi hiç de şaşırtıcı değil. Yine Bakara suresinin 40 ile 44. ayetleri arasında da İsrailoğullarına tam tersi, yani "elinizdekini doğrulayıcı olarak inen vahye inanın" diye buyruluyor.
Ayrıca Kıble ile ilgili inen ayetlerden de İsrailoğullarının "ellerindekini doğrulayıcı" bir nebi beklediklerini ve onun değiştireceği hükümlerden birinin de Kıble olduğunu öğreniyoruz (Kendilerine daha önce vahiy emanet edilmiş olanlar, bu emrin Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu iyi bilirler (Bakara 144)).
Yine Bakara suresinin 89. ayetinde ehli kitabın fetih müjdesi ile kitap (dolayısıyla resul) beklentisi içinde olduğunu ve ellerindekini tasdik edici bildikleri kitap gelince inkar ettiklerini öğreniyoruz. Yani az önce bahsedilen Al-i İmran suresinin 81. ayetindeki ağır yükü (ısri) kabul ettik demelerine rağmen reddediyorlar. Tevbe suresinin 29. ayetinde muhtemelen bu sebepten dolayı Ehli kitaptan bir cizye alınması emrediliyor.
Ahzab suresinin 40. ayetine göre Muhammed resulün nebilerin sonuncusu olduğunu biliyoruz. Gelecek nebiye tabi olma diye özetlenebilecek Isri-ağır yük ise Bakara 286. ayetinde "Bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır yükler (ısran) yükleme" diyerek Kuran-ı Kerim ehlinden kaldırılmıştır. Araf suresinin 157. ayetinde de Tevrat ve İncil`de tanıtılmış bulacakları son nebinin bu yükü kitap ehlinden kaldıracağı belirtiliyor.
Tasdika kelimesi Kur`an`da iki surede geçiyor: Yunus suresi 37. ayet ve Yusuf suresi 111. ayet. Her iki ayette de "ve lâkin tasdîkallezî beyne yedeyhi" Onların ellerinde olanı tasdik eder diyerek, Ehli Kitabın içindeki şüpheleri kaldırmak ve gelen vahyin bir nevi Allah`tan geldiğinin delili olduğu belirtiliyor. Eğer tasdik mekanizması işlememiş olsaydı gelen vahyin Allah`tan olmadığını söyleyebilirdik. Her iki ayette de tafsil ettiği belirtiliyor ve yani Kuran önceki gelenleri hem tasdik ediyor, hem de tafsil ediyor yani ayrıntılarıyla açıklıyor.
"Sana soruyorlar" diye başlayan bir çok ayet olduğunu biliyoruz. Önceki vahiyden dolayı aslında bu soruların cevaplarını biliyor olmalı sahabeler. Fakat ellerindeki bilgiyi teyit etmek ve tam olarak çözememiş olunan bir konuyu çözüme kavuşturmak isteğinden kaynaklanıyor olabilir.
Kuran önceki vahiyleri tasdik eden bir kitap. Kuran`da ayrıca musaddık-tasdik eden kelimesi geçiyor. Hem resullerin ve kitapların vasfı olarak kullanılan bu kelimenin istisnai kullanımına örnek olarak Ali İmran suresinin 39. ayeti gösterilebilir. Ayette Zekeriyya peygambere Yahya peygamber müjdeleniyor ve Yahya peygamber "kelimeyi" tasdik edecek olarak tanımlanıyor. Yani musaddık yine bir resulün vasfı olarak geçiyor ama tasdik ettiği ise başka bir peygamber. Kelime ile kastedilenin biz Hz. İsa olduğunu biliyoruz, zira surenin devamında (45) Meryem'in kelime ile müjdelendiği belirtiliyor. Maide suresinin 46. ayetinde bu defa Hz. İsa musaddıkan olarak belirtiliyor.
Yukarıda bahsedilen Bakara 89'da Kuran`ın tasdik edici olduğunu okumuştuk. Aynı surenin 101. ayetinde bu sefer resul musaddikun olarak nitelendiriliyor.
Bütün bu anlatılan tasdik, ısr gibi mevzuular çok ilginç bir şekilde Resulullah`ın Yahudi ve Hıristiyanlara yazdığı davet mektuplarında da dile getirilmiş. Allah`ın son nebisi bekledikleri nebinin geldiğini ve sırtlarındaki ısr yükünün kaldırıldığını belirtiyor mektuplarında. Hicretin ilk yıllarında Hayber Yahudilerine yazdığı mektuba Fetih suresinin 29. ayetini ekleyerek, bu ayetin kitaplarında olması gerektiğini belirtiyor. Fetih suresinin bu ayetinde yer alan filizlenme örneği bugünkü ehli kitap nüshalarında bile bulunmakta: Matta 13\31-32, Markus 4\26-32, Luka 8\4 15
Erdem Uygan ve Dr. Fatih Orum'un beraber sundukları 7.12.2015 ve 21.12.2015 tarihli KÖK (Kur'an'ın Öğrettiği Kavramlar) programlardan derlenmiştir. Programın 1. bölümünü buradan ve 2. bölümünü buradanseyredebilirsiniz.